Sinirli sinirli giydi pardösüsünü. Bastonunu aldı, ayakkabısını giydi ve çıktı evden. Şemsiyesini de unutmadı. Dışarıda yağan sağanak bir yağmur var. Sinirli sinirli, kısa adımlarla, hafifte topallayarak yürüyordu. Evi dik bir yokuşun başında. İndi o yokuşu. Markete, manava, birkaç dükkâna uğradı, alışverişini yaptı. Şimdi elindeki ağır poşetlerle o dik yokuşu geri çıkması gerekiyordu. Çıktıda… Yaşına göre çok iyi bir performanstı bu yaptığı. Yaşı mı? Yaşı 75…
Melis
Anne 4 ay önce ameliyat oldu. Diz kapağı ameliyatı. Diz kapağını alıp yerine
yapay bir kapak koydular. Çok ağrılı bir süreç geçirdi. Buna rağmen bu
performansı gösterdi.
Peki, neden sinirliydi ki?
Eve geldiğinde, yorgun bir şekilde kendini kanepeye bıraktı. Paçasını sıyırıp dizine baktı, şişmişti…
Yarım
saat kadar sonra kızı Mehtap geldi. Kendi anahtarı ile kapıyı açtı, girdi eve.
Zaten üst katta oturuyor. Annesinin her türlü işinde ona yardımcı oluyor.
Mehtap
annesinin bu halini görünce çok şaşırdı, çok endişelendi. Durumu anlamaya
çalışıyordu.
- "Ne
oldu anne? Bu halin ne?"
- "Çarşıya çıktım."
Bunu söylerken suratı asık, sert bir tavırla ve kızına bakmadan söyledi. Annesine küsmüş bir çocuk gibi davranıyordu.
Demek
ki Melis Anne kızına sinirlenmiş.
Peki, ama neden? Neden kızına o kadar sinirlendi?
- "Anne! Ayağın davul gibi olmuş…O poşetler? Anne yaa! Bütün bunları sen mi taşıdın? Hani birlikte çıkacaktık? Niye beni beklemedin?"
- "Gelmedin
kızım! Dün konuşmuştuk. Hani saat 9’da çıkacaktık!"
- "Anne, yağmur yağıyordu ya! O yağmurda niye çıkalım? Bak şimdi hava açtı. Ne olurdu iki saat daha bekleseydin?"
Mehtap, anne ve babasıyla aynı binada oturuyor. Yıllardır onların her işiyle ilgilenir. Doktora, gezmeye, alışverişe, akraba ziyaretine hep anne kız giderler. Ama Mehtap’ta o kadar genç birisi değil. 56 yaşında. Bir torunu var ve torununa o bakıyor. Kızı çalıştığı için toruna bakma işi de onda.
-Gerçi kızı çalışmazken de torununa o bakıyordu. Şimdiki gençlerin tembelliği… Neyse… O da başka bir yazı konusu olsun-
Mehtap, anne ve babasının her dediğini yapmaya gayret gösteriyor. Ellerini asla onların üzerinden çekmiyor. Ama son zamanlarda onlardan, hiç hak etmediği bazı tepkiler alıyor. Hem babasından hem annesinden… Bu tepkiler onun canını çok yakıyor. Son zamanlarda nerdeyse her gün ağlıyor. Söylenenlere aldırış etmeden o koşturup duruyor. Bir tarafta çocuklar, bir tarafta torunu, bir tarafta anne babası. Hani koşuşturmaya alışık, zorlamıyor ama, bir de tepki alması onu çok yoruyor.
- Niye
bu kadar nankörlük ediyorlar?
Niye kızıyorlar, şikâyet
ediyorlar?
Ben neyi yanlış yapıyorum?
Hangi ihtiyaçlarına yardım edemedim?
Mehtap
durumu anlamaya çalışıyor. Ama bir türlü işin içinden çıkamıyor. Onlar şikâyet
ettikçe daha çok üzerlerine düşüyor. Ama bir türlü yaranamıyor. Ne kızı ne de
anne-babası onun halinden anlamıyorlar. Ona karşı nankörlük ediyorlar. Gereken
kıymeti vermiyorlar…
___...___
Mehtap’ın göz ardı ettiği bir şey
var;
Bu hayatta her şey denge üzerine kurulmuştur.
Herkesin yapması gereken yükümlülükleri
var. Herkesin taşıması gereken yükleri var.
İnsanlara yardım edilebilir, yüklerini taşımalarına destek olunabilir. Ama bunu bir dengede yapmak gerekir.
Bir insanı bozmak istiyorsan, ona hak ettiğinden fazlasını ver!
Çok kilit bir cümle. Bir yasa. İster anne-baba, ister çocuğun, ister eşin-sevgilin, ister iş arkadaşın, ister müşterin, ister çalışanın… Bir insanı bozmak istiyorsan, ona hak ettiğinden fazlasını ver…
İlişkilerin bir dengede yürütülmesi gerekir. Aynı uçurtma uçurur gibi. Biraz çekersin, biraz salarsın. Sürekli salarsan uçurtma düşer. Sürekli çekersen dikelir dikelir, kontrol edilemez hale gelir. Bazen çekeceksin o ipi, bazen de salacaksın!
İlişkiler de bu şekildedir. Hep
veren tarafta olursan kıymetini bilmezler. Bunu çocuğuna da yapsan böyle, anne-babana
da yapsan böyle. Biraz vereceksin, biraz geri çekileceksin.
Hani çocuğa ilk yürümesine destek olurken ne yapıyorduk; poposundan denge sağlayacak kadar, parmağımızla, biraz destek oluyorduk. Kendi ayaklarının üstünde durmasını isteyerek. Ne elimizi tam çekiyorduk ki düşmesin ne de tam destek oluyorduk ki bize güvenip denge kurmaya çalışmaktan vazgeçsin…
İlişkilerde dengeyi gözetebilmek için bazı şeyleri biliyor olmak gerekir.
Dengeyi gözetmekte zorlanacağımız en zor olan ilişki, belki de yaşlanmış anne-babamızla
olan ilişkidir;
“Off”
bile demeyeceksin.
İhtiyaçlarını göreceksin.
Ama onların marifetlerini ellerinden alacak şekilde de tüm yüklerini
yüklenmeyeceksin.
Bunları yaparken, şimdiye kadar seni büyüten, seni eğiten kişilere karşı
yapacaksın.
Otoritelerine alıştığın kişiler üzerinde otorite kuracaksın.
Zor bir süreç! Peki, nasıl kolaylaştırabilirim bu süreci?
Bu hayatta hiçbir şey tesadüfler
sonucu olmaz. Çok büyük düzen var. Çok büyük bir denge var. Ve tüm bu dengenin
sağlanması için işleyen bazı yasalar var.
İlişkilerinde
yasaları var.
Nankörlüğün bir yasası var, şikâyet etmenin bir yasası var.
Kim
neden nankörlük eder? Kim neden şikâyet eder?
Bu
gibi soru ve sorunları çözebilmek için öğrenmek gerekir. Öğrenmek için destek
almak gerekir. Eğitim insan hayatında hiç bitmeyen bir süreç olmalı. Dünümüze
göre hep daha iyi olunmalı.
Bu
sebeple sizleri İLİŞKİLERDE USTALIK eğitimlerine bekliyoruz…
https://deneyimseltasarimogretisi.com/dto-seminerler/iliskilerde-ustalik/
Elinize sağlık. Öğrenmek şarttır
YanıtlaSilGünümzde çok karşılaştığımoz bir örnek olmuş. Ellerinize sağlık
YanıtlaSilMelis annelerimizi üzmeyelim lütfen.. 😂
YanıtlaSil