Ahmet ilk iş hayatına ilköğretim yaz dönemini çalışarak başlamış oldu. Kendi parasını kazanıp; misket, topaç gibi oyuncakları almak için mahallenin pazarında cami çeşmesinden doldurduğu suyu satmakla başladı. Neticede üç kuruş para kazandı ona da oyuncak alamadı gitti gofret-çikolata filan aldı. Kazandığı para yetmemişti.
Ahmet su işinde gelecek görmeyince işi bıraktı.
Ahmet’in ilk çıraklığı ise babasının yanında oldu. Hanın her türlü temizlik, çay servisi ve getir-götür işi ile başladı. Kısa sürede hanın tamir, tadilat, boya işlerini yapacak seviyeye geldi.
Bir çırağın ilk ustasının babası olması iyidir. İnsan
mücadeleyi en iyi onu kayıtsız şartsız seven insandan öğrenir diye düşünüyordu
Ahmet.
Bir çıraklık dönemiydi. Ustayı sorgulayamazdık. Bir yöntem gösterdiğinde
“Niye ki?” diyemezdik. Cevap sert olurdu. Ama şunu iyi bilirdi: Usta bize
gerçekten, bize fayda verecek yöntemleri öğretiyordu. Bu yüzden, bu inançla
söyleneni şikâyet etmeden ve keyifle yapardık.
Şikâyet insanı marifetsizleştirir.
On iki dükkândan oluşan bir handı. İki ustamız vardı. Net
bir ay boyunca tek yaptığım sabah çayı koymak, yerleri paspaslamak oluyordu.
Gün boyu dükkanlara sadece getir götüre girebiliyordum. Bu arada çok bardak
kırdığım, ayağım kayıp tepsiyi devirmelerim çok olmuştur. Ama hiç söylenmeden
kalkıp kırıkları temizleyip işime devam ettirirdi ustalarım.
Bir ay böyle geçtikten sonra; Ahmet artık çayı kimin nasıl
içtiğini, demli mi-açık mı? Şekerli mi-sade mi? içtiğini öğrenmişti.
Üç ay sonunda iyi yol kat etmişti. Yine başlangıcı hiç
beklenilen gibi olmayan ve neticesi itibariyle güzel anılar bırakan bir
çıraklık dönemi olarak geride kaldı. Fakat Ahmet çok şey öğrenmişti.
Usta olmadan usta olmaya kalkışıyoruz.
Usta-çırak ilişkisini her birimiz sahiplenmeli, işini bilen, egolarını köreltmiş, kendisinin de aslında hep çırak olduğunu bilen ustalara “usta” deyip yap dediklerini yaparak öğrenip, sonrasında da öğretmemiz gerekir. Ancak bu şekilde bir sektör, meslek, kültür ve geleneği oluşturabiliriz. Ustasını modelleyen, yaptığını inceleyip söylediklerine teslim olan kalfalığa ve ustalığa erişebiliyor.
Yani ağacın meyveyi tutmayıp, meyvenin ağaca tutunması gibi.
İnsanında ustasını seçip teslim olması gerekir.
Çırak ustasına bakmalı, bu ustadan daha önce birileri
yetişti mi? Usta da çırağa... Bu çıraktan bir usta çıkabilir mi? diye...
Gerçekten donanımlı ve yetişmiş bireyler olmak istiyorsak
büyüklerimizden deneyim almamız gerekiyor.
Birine “usta” demek, “şef” demek insana iyi gelir.
Dala tutunan olğunlaşır
YanıtlaSilUmarım büyüklermiziden deneym alabiliriz..
YanıtlaSil