Havalar ısınmaya başladı ve her yerde bir kıpırdanma var. Bir şeyler oluyor. Yol kenarlarındaki toprak kalan kısımlar yeşermeye başladı. Çıplak ağaçlar çiçek açtılar ve rengarenkler… Şehrin beton yığınları arasında bile her yerde bir canlanma var. Kaldırım kenarlarından çiçekler fışkırıyor. Beton bir istinat duvarında, rüzgârın biriktirdiği birkaç avuç topraktan bile çiçekler çıkıyor. Evlerin bahçelerindeki ağaçlar çiçek açmışlar. Etrafta müthiş kokular var. Kimi yerde mor salkım kokusu, kimi yerde melek borusu çiçeği kokusu, hanımeli, erguvan kokusu…
Hele ki şehir dışına çıkınca…
Mükemmel bir manzara ile karşılaşıyor insan. Her yer
rengarenk. Dağ taş yeşermiş. Kuş sesleri, kelebekler, çiçekler...
İçim kıpır kıpır, koşasım var, zıplayasım var…
Demek ki bu yüzdenmiş, içimdeki bu hareketlilik, bu mutluluk
…
Doğa canlanıyor. Doğa canlanırken, vücudum da buna uyum
sağlıyormuş.
Ama daha dün buralar kapkara değil miydi?
Dün şu ağaçlar “Odun yığınları" değil miydiler?
Yapraksız, çiçeksiz...
Odundan başka bir şey değillerdi.
Şu karşıdaki tarla sadece boz bir toprak idi.
Ölü bir toprak…
Şimdi ise üzeri çiçeklerle, gelinciklerle dolmuş, canlanmış…
Hayatın döngüsü işte...
Her şey ‘bir zaman’ için canlı, ‘bir zaman’ için ölü. Bazen
var, bazen yok.
Hiçbirinin sürekliliği yok…
Tıpkı hayat gibi…
Hayat da böyle…
Bazen bolluk vardır, bazen kıtlık.
Bazen sağlıklı olursun, bazen hasta.
Rahat olduğun zamanlar da vardır, zorlandığın zamanlar da…
Bir döngü var;
Hep varlık olmadığı gibi, hep yokluk da olmuyor.
Her şey bir süreliğine...
Bahar geldiğinde tabiat canlanıyor, kışın kuruyor.
Bir süreliğine canlı, bir süreliğine ölü...
Yazın terliyoruz, kışın üşüyoruz.
Ama bir süreliğine…
Sonbaharda ağaçlar yaprak döküyor, ilkbaharda da yeşerip
çiçek açıyor.
Ama bir süreliğine.
Hepsi bir süreliğine…
Baharın tadı başka, kışın tadı başka.
Gençliğin tadı başka, yaşlılığın başka.
Hepsi kıymetli, hepsi güzel…
Ama hepsi bir süreliğine...
Yazın yapılması gerekenler ayrı, kışın yapılması gerekenler
ayrı,
Her dönemin gerekliliği ayrı ayrı…
Önceleri tırtıl olarak yaşadı hayatı, sonrasında bir
kelebek.
Tırtıl iken yapılması gerekenler başkaydı, kelebek iken
yapılması gerekenler başka.
Hepsi kıymetli, hepsi farklı.
Ama unutmamalı ki; hepsi bir süreliğine...
Kıymet vermek gerek,
Kıymetini bilmek gerek…
Çünkü hayat,
Hayat da bir süreliğine…
Vakit hiç geçmeyecek zanneder insan.
Hep 20’li yaşlardaki genç zanneder kendini.
Unutur geçeni de "Ne zaman 35 olduk?" der.
Geçen geçti…
20’li yaşlar bir süreliğine,
Şimdi yaş 35, o da bir süreliğine…
Yaşadığın bu anlar da bir süreliğine...
Hepsi kıymetli, yaşamak gerek her ânı…
Ama hepsi bir süreliğine...
Hayat?
Hayat da bir süreliğine.
Kıymetli, çok kıymetli.
Ama kıymetli olan hayat da bir süreliğine.
Kelebek olmayı bekleyen tırtır gibi,
Bir süreliğine…
Bahar geldi
arkadaşlar bahar!
Unutmayalım,
Bahar da bir süreliğine...
Güzel bir yazı elinize sağlık...
YanıtlaSilAHhh ah vakit hiç geçmeyecek sanıyorduk ne ara yaşı ortaladık…
YanıtlaSilEmeğinize sağlık..
YanıtlaSil