ZİHİN VE ANLAM DÜNYASININ İNŞASINDA KELİMELER, KAVRAMLAR, SÖZCÜKLER DÜNYASINA GENEL BİR BAKIŞ; SÖZ’ÜN GÜCÜ MÜ, GÜÇ’ÜN SÖZÜ MÜ?

Kelimeler; ömrümüzü anlamlı kılan, hayata onlarla tutunduğumuz, kılavuzumuz, yoldaşımız...

Kelimeler; hayat denen mavi gökyüzüne derinlik katan, evrende görünen ne varsa hepsini kendi aydınlığında görünür kılan, tanımlayan ve hayata derinlik katan...

Hayatı anlamlı kılan kelimeler neden bu kadar önemli peki, bizi ilişkilerde anlamlı kılan yanı ne?

Biz hayata gerçekten ne ile tutunuyoruz, kendimizi ne ile ifade ediyoruz ve anlamı sorguluyoruz?

İnsan denen yetersiz, aciz, içine doğduğu doğa koşullarına bile dayanıksız yaradılıştaki bu canlı, nasıl oluyor da tüm hayatı tüm evreni değiştirebilecek bu kadar büyük bir gücü elde edebiliyor?

İşin sırrı, insanın soyut tarafındaki meziyetlerinde saklı.

Sırrı; varlık alemini tanımladığı, zihnindeki anlamlar dünyasında her bir varlığı tanımladığı kelimelerde ve bu kelimeler üzerinden inşa ettiği zihin dünyasında, ortaya koyduğu akıl ve öğrenip kendini ve hayatı eylemleriyle dönüştürdüğü bilgide.

Kelimelerin ruh kattığı kavramlarla, sözcüklerle önce düşünce dünyamızda, içimizde bir zihin inşa ediyoruz. Sonra etrafımızla bağlar kurup, hayatı ilmek ilmek örüyoruz.

Kelimeler; insanı yeryüzünde soyutta derinleştirerek benzersiz bir varlığa dönüştürüyor,

Kaynağında yaratıcıdan insanoğluna ikram edilen bu meziyet, insanı varlık aleminde benzersiz hale getiriyorsa, ikramın kaynağı olan yüce Allah bu konuda neler söylüyor;

Kur’anda bir ayettir; ‘’ Kün Fe ye kün! ‘’Anlamı; O, ol der ve her şey olur!

Yine İncil’den başka bir metin şöyle der; ‘’Hiçbir şey yokken sadece söz vardı. ‘’

Yani; dünya-evren daha hiçbir şey yokken Allah ol demiştir ve her şey 7 günde olmuştur. Her şeyin başlangıcı aslında Allah'ın tek bir sözüdür.

İnsan, kelimenin kökenine ve anlam dünyasına bakarsa;

Kelime; anlam itibariyle Kelm kökünden gelir. Yani ‘’ yara izi ‘’ demektir.

Her kelime, her söz aslında karşısındakinde iz bırakır.

Zaman da geçse etkisini yitirmez, kişileri, toplumları etkiler, dönüştürür.

Hatta kültür dünyamızda bu anlamı vurgulayan çok güzel bir beyit vardır;

Söz ola kese başı,

Söz ola bitire savaşı,

Söz ola ağulu aşı,

Yağ ile bal ede bir söz.

                               Yunus Emre

Bir başka köken olarak kelime sözcüğü, "söylenen şey, söz" manasına gelen (kalimat) anlamına da gelir.

İnsanı tarif ederken, onun somut ve soyut varlığını tanımlarken birçok şey söylenebilir.

Mesela; İnsan kelimelerle konuşur, kavramlarla düşünür.

Ya da "Dil, varlığın evidir" denir.

İnsan, varlıklarla, kelime ve kavramların taşıdığı anlam dünyası üzerinden ilişki kurar.

Zihin de onlar üzerinden düşünür. Zihniyet değişimi genellikle, kavramların bağlamlarının çözülmesiyle ya da bugünlerde kavramların başına geldiği gibi, başka bağlamların içinde anlamlandırmaya çalışmakla başlar.

Her bilgi veya açıklama modeli, kendisine ait usullere, kavramlara ve bu kavramların bağlamlarına sahiptir.

Öte yandan, her bilgi biçimi, kendisine ait bir gaye ve gelecek tasarımı ihtiva eder ve yetiştirmek istediği insan modeliyle kendini ortaya koyar.

Düşüncelerimiz ne ise hayatımız da odur, bu yüzden;

“Söze karnım tok” diyen, sözün kıymetini bilmez.

İnsanı kelimelerin doyurduğu kadar hiçbir şey doyuramaz.  

İnsanın içindeki kendi gerçeğini bulabilme açlığını ve susuzluğunu hangi sofra doyurabilir ki?

Kelimelerin gücüne inanmadan insan şehadet kelimesini getirebilir mi?

“Ben şehadet ederim ki Allah tapılmaya layık tek ilahtır” diyebilir mi?

İnsanoğlu kelimelere kavuştuğunda “ben” diyebildi, “ben” diyebildiğinde insan olabildi.

Kelimeler beşeri insan etti. Adem’e isimler öğretilmişti. Yani eşyaya isim koyma yeteneği bahşedilmişti.

Kur’an’dan bir kavramdır; “Ta’limu’l-esma”.

Allah’ın Adem’e verdiği kelimeler, kavramlar üzerinden zihin dünyasını inşa edebilme yeteneği, insanı tüm yaradılmışların karşısında çok özel kıldı.

İnsanoğlu, kirlenen bilincini kelimelerle temizledi.

Adem’i beşer olmaktan çıkarıp meleklerin önünde eğildiği varlık eden kelimeler, Adem Rabbine isyan edip yoldan çıkınca da yine imdadına yetişti.

Rabbi yoldan çıkan Adem’e tevbe edip yola girmesi için “kelimeler” sunmuştu. Adem de kendisine ikram edilen bu kelimelerle Rabbine tekrar yöneldi. Bilincini tazeledi. Tevbe etti ve tevbesi kabul edildi.

Gün oldu, kelimeler ateş, kelimeler can yongası oldu. Tıpkı İbrahim’e olduğu gibi.

Kur’an şöyle der:

“Rabbi İbrahim’i kelimelerle sınayıp o da bu sınavı tamamladığında?”

Hz. İbrahim’in ateşe atılması, babasıyla sınanması, vatanından bir daha dönmemek üzere ayrılması, çocuksuzlukla sınanması, karısıyla sınanması...

Bütün bunlar hep “kelimelerle sınanma” ile ilgiliydi.

Dolayısıyla her insan kelimelerle, kavramlarla sınanır.

Sorun bizim kelimelerin gücünü keşfedip etmediğimizde. Dahası onların gücüne inanıp inanmadığımızda.

Elçi, vahiy gelmeyip terk edildiğini düşündüğünde, gerçekten terk edilmiş miydi?

Terk edildiğini düşündüğü kesin ama Allah'ın onu terk etmediğini söylemesi de bir o kadar kesin.

''Rabbin seni terk etmedi.'' (Duha-3)

Ya da yine kelimeler üzerinden bir bilinç inşası örneği daha verilir bizlere;

''Allah, vaat etti mi sözünden dönmez.'' (Zümer-20)

Kelimeler, kavramlar, sözcükler…

Düşüncelerimizin, zihin dünyamızın en temel yapı taşları...

Unutma her şey senin elinde...

Güzel bir söz ile söz’e ve anlama olan bu yolculuk noktalanmalı;

‘’Kelimelerinizin sınırları, aslında aklınızın da sınırlarıdır.’’


 -SON-

1 Yorumlar

  1. "Unutma her şey senin elinde..." Bir farketse insan...

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski