ÖZGÜR BEY; ADI GİBİ

Özgür Bey 25 yaşında tasarımcı bir gençti. Her insan gibi onun da hakları vardı. Özgür Bey düzenli çalışır, işe kendini verirdi. İşin bir hakkı varsa, bunu gerçekten veriyordu. Tüm bu çabası, işi iyi yapıp daha iyi yerlere gelmek içindi.  Çalıştıkça çalışıyordu. Resmi tatillerde mesai ücreti almadan, üç kuruş paraya çalışıyordu. Onun için para önemli değildi ki sonuçta. “Bir gün elbet ben de kazanacağım, en önemli şey insanın işi yapma kalitesi değil midir?” diye kendini telkin ediyordu, rahatlatıyordu. Hasta olduğu zaman rapor almadan işe gelip çalışmaya devam ediyordu. Cumartesi günleri de çalışıyordu ve ekstra mesailere de kalıyordu. Prim sistemi var diye kalınan mesailere ücret vermeseler de daha önce düşündüğü gibi, para Özgür Bey için bir problem değildi. Bir yandan da yeni insanlar işe girip çıkıyordu. Çok büyük bir şirketti bu şirket. İmkanları da çok iyiydi, yemeği de. Bunlarla tatmin oluyordu.

Tabii iş bu kadar yoğun olunca sosyal çevresi de kalmamıştı Özgür Bey’in. Evlenmek istiyordu ama ne tanıdığı vardı ne de parası. Sonuçta bu devirde hadi evlenelim diyerek evlenilmiyor. Para da biriktiremediği için  biraz panik olmaya başladı gittikçe. Yeni gelen elemanların kazandığı para kulağına geliyordu ara ara. Bazen de yeni gelen elemanların deneyimsizliğini görüyor, ekstra yük alıp o işleri de kendi yapıyordu.

Zaman geçtikçe maaşının azlığı, çalışma temposu, yeni gelenlerin deneyimsizliği, yeni gelenlerin maaşlarının kendinden yüksek olması, sosyal çevresinin kalmaması, çok çalışıp bir birikim yapamaması gibi sebepler Özgür Bey’i sarmalamaya başlamıştı. Zaten böyle düşüncelerle dolduğu için artık yükselmek pek de motive edici değildi. “En azından paramı gününde alabiliyorum” diye düşünüyordu artık. Bir gün annesi rahatsızlandı ve apar topar hastaneye gitmek için müdürün odasına doğru yöneldi. Sonuçta sağlık da olsa izin alması gerekiyordu. O güne kadar rapor bile almamıştı Özgür Bey. Müdür labaği bir tavırla “Banane, işleri kim yapacak sen gittiğin zaman?”  dedi. İşte bu, Özgür Bey için farkındalığın son noktasıydı. Uğruna senelerini verdiği iş, kariyer ve planlar aklına geliyordu. “Ben köle miyim ki?” diye düşündü. Bu düşünceler beynini patlatacak seviyedeydi artık. Bir seçim yapması gerektiğini düşünüyordu.

Peki ne yapacaktı Özgür Bey?

Bir yandan da borçları, kirası, taksidi, faturası derken Özgür Bey dibi gördü. Bu düşünceler içinde masasına gelmişti bile. Bir anda koltuğuna çöktü ve düşünmeyi bıraktı. Eline kalan işi aldı ve çalışmaya devam etti. “Acaba adım Özgür diye mi bunlar başıma geliyor?” diye düşündü içinden. “Ben özgür müyüm gerçekten” diye düşündü. İnsan, neye haddinden fazla değer verirse bu hayatta, ona düşkünleşecekler. Peki biz neye düşkünleşeceğiz? Hayatta bedeli nereye, ne kadar ve nasıl ödediğimiz çok önemli. Hayatımızdaki denge nasıl olmalı? İlişkilerimizi nasıl kurmalıyız ki dengeyi sağlayalım? Bu konular ve daha fazlası için İlişkilerde Ustalık seminerine davetlisiniz...

 

 

3 Yorumlar

  1. doğru yere doğru bedel ödemek lazım. elinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Günümüz dünyasında, kapitalist düzende beyaz yaka işte... Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  3. İnsan hayatında doğru miktarda bedel olmaması başka yerlere de problem olarak sıçrıyor.

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski