Bir süredir pek yakında diye gördüğü afişi annesiyle eve
dönerken yine görmüştü. Her zamanki gibi yine yalvarmaya başladı “anneee ne
olurrr gitmek istiyorum bu filme” diye. Arkadaşlarından duymuştu, doğa üstü
güçleri vardı. Ha bir de uçuyordu. Anladığınız üzere filmin adı Süpermen’di.
Daha filmi görmeden büyülenmişti. Annesi tamam babana sorarım diye geçiştirdi.
2-3 gün sonra artık izni kopardı. Tabi bir şartla. Kız kardeşinle gidersen. Çok
direndi ama çaresi yoktu. Kendince haklı olduğu bir tarafı vardı ama her şeyin
bedeli vardı. Filmi izlemek için yola koyuldular. Kız kardeşi de çok mutluydu.
Evet film başlamış en heyecanlı yerinde “abiii çişim geldiii” sözüyle işte
korktuğu başına gelmişti. Neyse film bitinceye kadar iki kez tuvalet molası
verdiler. Ama film çıkışı çok mutluydular. Kafasında bir kahraman profili
oluşmuştu. Belli normun, ölçülerin dışında bir kahraman. Her çocuk ve yetişkin
gibi günlük hayatta karşılığı olmayan fantastik bir şeye dönüştü.
Hayallerinde uçmalar, kaçmalar hatta rüyasında süperçocuk bile olmuştu. Yıllar yılları kovalayıp ebeveyn olduğunda bunun gerçek bir kahramanlık serüveni olduğu geldi aklına. Babasının süpermen, annesinin süperwomen olduğunu. Nasıl mı? Anlatayım…
Annesinin rahmine düştüğü andan itibaren o kadının doğum ve
sonrasındaki hallerini düşünün. Babanın evini geçindirmek için verdiği
mücadeleyi. Onların hayatın getirdiği zorluklara sabrı ve mücadelesi.
Mutlulukları ve imkanları için hep şükürlü oluşları. Çocukları rahatlık
tuzağına düşürmeden. Küçüklü büyüklü bedeller ödeterek onları da süper çocuklar
olarak yetiştirmeye çalışmaları. Hiçbir Hollywood kahramanında bulamayacağınız
gerçekliği bizlere sergilemişler. Beyaz perdede değil gerçek hayatta. Demem o
ki suyun ateş, ateşin su göründüğü illüzyonların içinden geçiyoruz. Gerçeğin
izini sürmeliyiz ki elde ettiklerimiz de gerçekler olsun.
Süper yazı:)
YanıtlaSilEmeğinize sağlık. Ne güzel anlatılmış
YanıtlaSil