İnsanlık, rekabet dolu bir dünyaya gözlerini açmıştır. Çocukluk yıllarından itibaren bir komşu çocuğu ya da bir sınıf arkadaşı zaman zaman rakip olmuştur. "Falancanın çocuğu 90 almış, bir daha ki sınavda onu geçme bak o zaman ne yapıyorum sana" gibi tehditlerle beslenen rekabetler yaşanmıştır. Bu tür bir çocukluk deneyimi, iş hayatında benzer rekabetlere sebep olmaktadır. "Bak, komşunun eşi terfi almış, müdür olmuş, sen hala şef bile olamadın" gibi aşağılamalarla beslenen rekabetler de kaçınılmaz olmaktadır.
İnsan
zihni kıyasla çalışıyor ve işliyor. Bu yaklaşım, insanın öğrenme sürecindeki
önemli bir yeteneğidir. Kıyas yaparak öğrenmek, bize iyinin ve daha iyinin
arasındaki farkı fark etmemizi sağlar. Aynı şekilde, faydalı ile daha faydalı
arasındaki ayrımı da kıyaslayarak öğreniriz. Güzel ile çirkin, şişman ile
zayıf, doğru ile yanlış gibi zıtlıkların her birinin kıyası bulunmaktadır. Bu
durum, insan zihninin kavrama ve öğrenme sürecindeki esnekliğini ve derinliğini
gösterir. Kısacası zıttı olan her şeyin bir de kıyası olmuş oluyor.
Bu yüzden asıl
mesele, kişinin kendisini veya başkalarını kıyaslaması değil, hangi alanda
kıyasladığıdır. Hayattaki kıyaslama, bir kişinin yarıştığı alana bağlı olarak
belirlenir. Eğer kıyaslama konusu unvan ise, kişi unvanı daha yüksek olanlarla
yarışabilir. Maddi imkanlar ise, güzel bir ev veya araba gibi şeyler için daha
iyi imkanlara sahip olanlarla yarışabilir. Peki, bu yarışın sonucu insanı nereye
götürür? İnsanlar genellikle yarışırken asıl amacı gözden kaçırır. Mutluluğu
elde etmek için çaba sarfederken, aslında daha da doyumsuz hale gelebilirler.
Doyumsuzluk arttıkça mutluluğu da zor bulmaya başlarlar. Mutlu olamadıklarını
fark ettikçe, daha fazla imkân ve başarı peşinde koşarlar. Çünkü mutluluğu
sahip oldukları şeylerde ararlar. Ancak Deneyimsel Öğreti der ki, mutluluk sahip
olduğun imkanlarla ilgili değil, o imkanlara ne kadar ihtiyaç duymadığınla
ilgilidir.
Mutluluğu
sahip olmadıklarımızı isteyerek elde edemeyiz. Buna karşılık sahip olduklarımızın
ihtiyacımızdan fazla olduğunu fark ettiğimizde şükran duygumuz artar. Her yeni
güne gözlerimizi açtığımızda, o günün bir lütuf olduğunu anladığımızda
şükretmeliyiz. Bugün, hayra yönelmemiz için bir lütuf, imkanlar için yarışmayı
bırakmak için bir lütuf, nankörlükten kurtulmak için bir lütuf, hayırda
yarışmak için bir lütuf olabilir. Çünkü insanın hayra yönelmesi, sahip olduğu
imkanlardan vazgeçmeyi gerektirir. İnsan vazgeçebildikçe, sahip olduğu
imkanlardan daha azına ihtiyaç duymaya başlar ve böylece yarıştığı kulvarı
değiştirebilir. Herkesin bir yarışa girmesi kaçınılmazdır. Ancak önemli olan,
hayırda mı yoksa şerde mi yarışacağımızı seçmektir. Eğer gerçekten mutlu olmak
istiyorsak, hayırda yarışanlardan olmalıyız.
“Çünkü insanın hayra yönelmesi, sahip olduğu imkanlardan vazgeçmeyi gerektirir. İnsan vazgeçebildikçe, sahip olduğu imkanlardan daha azına ihtiyaç duymaya başlar ve böylece yarıştığı kulvarı değiştirebilir.” Ne kadar da doğru cümlelert…
YanıtlaSilHayırda yarışmak ne güzel
YanıtlaSil