HAYALLER

Çocuktu ama kendince bir hayali vardı. Evet, çok meşhur olacaktı, hem de çok. Televizyonda gördüğü güzel, alımlı kadınlar gibi çok meşhur olacaktı. Işıltılı, parıltılı bir hayat düşlüyordu. Nasıl olacağı konusunda bir fikri yoktu, ama olması için büyük bir iştahı vardı. Bu iştahı, hayali aklına geldiğinde karnında uçuşan kelebeklerden biliyordu. O şaşalı hayatları seyrederken, kendini ekrandaki o kadın aktris gibi hayal ediyordu. Yıllar bunun hayaliyle geçti. Ancak artık hayaller yetmiyordu. Mahalleden birkaç kişinin bu işlere giriştiğini, fakat başarısız olduklarını biliyordu. İçindeki sesi hiçbir başarısızlık öyküsü dindiremiyordu. Hani derler ya, "Çok istersen olur." O da bunu fütursuzca istiyordu. Bu istek ona zarar verebilecek olsa bile. Bedeli ne olursa olsun, ödeyecekti. Bu istek onda kontrol edilemez bir takıntı haline gelmişti. "Benim neyim eksik onlardan?" diye iç geçiriyordu. Ancak ailesi, onun bu hırsından, aşırılaşmış istek ve arzusundan nasıl kurtulabileceğini bilemiyor ve endişeleniyorlardı. Bu arzu için ne bedel ödemesi gerekiyorsa ödeyecekti, sınırları zorlayarak.

Evet, sınırları aşacak ilk büyük hamlesini yaptı ve evden kaçtı. Elbette kendince bir planı vardı. Yıllar önce bu işleri denemiş bir ablası vardı. Onunla irtibat kurup yanına gitmişti. Aklında oyunculuk yapmak vardı ama oyunculukla ilgili pek bir kabiliyeti de yoktu. Birkaç zaman sonra, "Bir yerlerden başlamalıyım," diyerek ikinci sınıf bir pavyonda çalışmaya başlamıştı. Hedefine ulaşmak için sınır tanımıyordu. Sonra bir gece, müşterilerinden biri olan eski çapkın bir yönetmenle karşılaştı. Adam onun meşhur olma arzusunu kullanarak, metresi olarak yıllarca sömürmeye başladı. Çalkantılı bir hayat başlamış ve bunun sonu görünmüyordu. Adam sürekli onu aşağılıyor, hatta zaman zaman şiddet uyguluyordu. Hatta film çekimi bahanesiyle müstehcen filmlerde bile onu oynatmıştı. "Bu işler buradan başlar," diyordu. Onun bu fütursuz isteklerine, sapkınlıklarına karşı koyamıyordu. Her seferinde, "Bir gün meşhur, kıymetli bir aktris olacağım," diye düşünüyordu. Bu istek, onu her geçen gün kendi ayaklarıyla düşeceği dipsiz bir kuyuya yaklaştırıyordu. Kimse ona zorla bir şey yaptırmamıştı; kendi seçimleriyle ilerliyordu. "Yok yok, düzelecek her şey," diyordu iç sesi. "Hiçbir şey kolay değil kızım," diyordu. Ama bir müddet sonra, gençliğinden ve duruluğundan dolayı erotik filmlerin aranılan kraliçesi olmuştu. İkinci sınıf sinemalarda oynuyordu filmleri. Evet, meşhur olmuştu artık. Tanınıyordu genç erkekler tarafından ve ayıplanıyordu bir zümre tarafından. Bir müddet bu onu oyaladı. Bir noktada meşhur olmuştu. Ancak için de farklı olmadı bu hesaplaşma. O, herkesin 7’den 70’e kalbine taht kurma hayaliyle insan yastığa başını koyduğunda, vicdanıyla hesaplaştığında anlıyordu nereye geldiğini. O da yola çıkmıştı, ama sonunda sadece cinselliklerini gidermek isteyen bir kısım gençlerin hayallerini süsleyen bir oyuncu olmuştu. Nerede yanlış yaptığını anlamıştı. Sınırsız isteği, onu bu film sektörüne mahkûm etmiş ve iyi bir sanatçı olmasının önünde engel olmuştu.

Her şey başladığı yerde, çocukluk hayallerinde kaldı. Meşhur olmuştu ama hayal ettiği gibi değil. Parıltılı ışıkların altında değil, karanlık köşelerde tanınan biri olmuştu. Şimdi, geçmişine baktığında, "Keşke" demekten kendini alamıyordu. O hayalini gerçekleştirmek uğruna ne çok şeyden vazgeçtiğini ne bedeller ödediğini düşünüyordu. Artık geri dönülmez bir yola girmişti. Hayallerinin peşinden koşarken, gerçeklerden ne kadar uzaklaştığını anlamıştı. Ailesinin endişeleri yerini bulmuş, ama artık çok geç olmuştu. Şimdi, gençliğinin enerjisini, saf hayallerini geride bırakmış bir kadın olarak, geçmişin muhasebesini yapıyordu. Ve her muhasebede, en büyük bedelin hayallerinin peşinden koşarken kendini kaybetmek olduğunu görüyordu.

2 Yorumlar

Daha yeni Daha eski