Dünyada her canlı, yaşama başlar başlamaz etrafını tanımaya meyleder. Ben neredeyim? Sorusunu sormaya başlar. Yerdeki, gökteki ve denizin en derin sularındaki ve ismini bilmediğimiz tüm varlıklar ben neredeyim? Der. Etrafına da konum bildirir.
Sandalye düşünün. Masanın üstüne koyun ve bakın. Bulunduğu ortama ne kadar uyumlu? Ya da yemek masasının yanına bulaşık ve çamaşır makinesini koyup sandalye niyetine üzerine oturmazsınız. Kediye hav hav gel kuçu kuçu veya köpeğe de gel pisi pisi demezsiniz.
Her çiçek, ağaç kendi yaradılışına uygun yerde ve uygun mevsimde açar ve gelişir. Her meyvenin kendine has rengi, kokusu ve tadı vardır.
İnsan da böyledir. Bulunduğu ortama mutlak suretle uyum sağlamak zorundadır. İnsan uyumun de olduğunu kaçırdığında peki ne yaşar? İletişim kazası.
Morali bozulur, canı sıkılır ve bir türlü anlam veremez. Rüzgarda kuru dallar mutlaka kırılır. Denizin dalgalarına karşı uyum sağlayamayan taşları dalgalar yerinden söküp atar.
İnsan dışındaki her şey faydalı olana hemen uyumlanır. Bizler ise, faydayı anlayıncaya kadar zamandan ve maliyetten zarar eder. Kuşlar yuva yapmak için hemen bulunduğu coğrafyaya uyumlanır ve yuvasını yapar. Ebabil kuşları nereye yuva yapacağını ve nereden su içip nereden besleneciğini çok iyi bilir. Peki bizler böyle miyiz?
İş ve eş seçimi yaparken, manavda, taşınırken, iş ve eş seçiminde uyuma hiç bakıyor muyuz?
Bizler bir şeyin konforunu hemen istiyoruz. Evim 3+1 olsun. Tamamı güneş alsın. Şehir merkezine yakın olsun. Kirası da ucuz olsunJ
Kocası işe giden kadın, taşınırken hiç düşünmemiştir. Bu evin temizliği kaç saat sürer? Kocası da ay sonunda kiraya ne kadar zam yapılacak diye? Oysa her şey çok güzel başlamıştı. Ancak insan uyumlanmayı sona bıraktığı için problemler üst üste gelmeye başlar.
Araba alırken mesela. Her özellikli araca yöneliriz ancak Karadeniz Bölgesi’nde, her saat yağmur yağan bir coğrafyada sanruflu araba ihtiyaç mıdır acaba? Uyumsuz olduğunuzda bu hayata, ağzınızın da, aldığınızın da tadı kaçmaya başlar.
İnsan…
İstekleri, uyumun önüne geçtiğinde, şikayet etmeye başlar. Kendisine verilen onca bedava şeyin farkına varamaz. Örneğin, hava mesela. Yürüme, gülümseme, ağlama ve görebilme.
Hiç düşünmeyiz sabah kalktığımızda. Ayaklarım hala çalışıyor, görebiliyorum, ağzımın tadı var ve sevdiklerim yanımda demez. Rutin olduğunda insan, kendisine verilen en kıymetli olan oksijenin kıymetini bilemez. Kıymetini hemen uygulayalım mı ne dersiniz? Ağzımızı ve burnumuzu kapatalım. Kaç dakika nefes alabiliriz? Neden biliyor musunuz? Bol ve bedava ve üzerinde hepimiz hiç düşünmedik.
Peki…bu hayatta insan nasıl mutlu ve başarılı olur?
Birincisi, seçimlerinin ve bulunduğu konumun uyum miktarı ile,
İkincisi ise, etrafındaki insanları kısa zamanda ve maliyette nasıl tanırız? O zaman
KİM KİMDİR?