Altı kafadar akşamları buluşur çay kahve içip, sohbet ederlerdi. Derin konulara dalarlar, ya da konuştukları konularıderinleştirirlerdi. Bu defa su hakkında konuşuyorlardı, her biri su hakkında farklı farklı şeyler söylüyordu:
Su, üretemediğimiz bir kaynaktır. Dünyanın yüzde 70'i su. İçilebilir tatlı su yüzde üç. Bu oranın da yüzde birine ulaşabiliyoruz.
Suyun güzelliğinden bahseden Atakan mı, ritminden bahseden Barış mı, verdiği histen bahseden Caner mi, su hakkında ansiklopedik bilgi veren Doruk mu, yoksa suyun kıymetini bilmeliyiz diyen Efe mi, hangisi gerçeği söylüyordu?
Atakan’ın anlattığı gerçekti, suyun görünen bir gerçekliği vardı ve tutarsız bir şey yoktu dediklerinde. Barış da gerçeği söylüyordu. Suyun musiki tarafı vardı, bu gerçekti ve tutarsız bir şey yoktu dediklerinde. Caner, Doruk ve Efe de aynı şekilde gerçek bir şeyden bahsediyordu. Suyun his boyutu, fayda boyutu ve duygu boyutu da vardı. Bu yüzden onların anlattıkları tutarlıydı. Ancak, Savaş’ın söylediğinde bir tutarlılık yoktu, çünkü ateşin bileşeninde oksijen olması suyun ateş olmasını gerektirmezdi. Yoksa oksijen içeren bütün bileşiklerin ateş olması gerekirdi.
Gerçeğin Tamamını mı Söylüyorlar?
Bu kafadarlardan biri, kendi anlattığının tek gerçek olduğunu,su ile ilgili bütün gerçeği anlattığını iddia ettiğinde aralarında tartışma çıkıyordu. Neden böyle oluyordu? Her biri gerçeği söylediği halde neden tartışma çıkıyordu?
Evet, her birinin söylediği gerçekti ancak gerçeğin bir kısmıydı, tamamı değildi.
Biri suyun görsellik boyutunu, diğeri ritim boyutunu, bir diğeri de his boyutunu anlattığında gerçeğin tamamını değil bir kısmını haber vermiş oluyordu. Gerçeği farklı yönleriyle ya da her yönüyle bilmek isteyen için her biri kıymetliydi. Gerçeği bilmek isteyen biri, birini diğerine tercih etmeden onlardan gerçeğin farklı farklı kısımlarını öğrenebilirdi. Gerçeğin tamamını bilmek isteyen ise hepsini birleştirmeliydi.
Kısaca bu anlatımlarda farklı mizaçların algı, aktarım ve düşünme tarzlarının gerçeği farklı farklı ifade ettiğini görüyorduk. Her biri, gerçeklikle, kendi algı, aktarım ve düşünme tarzına göre irtibat kuruyordu.