Arkadaşlarımla
sinemaya gitmiştik. Biletlerimizi kestirdik film başlama saatine daha var diye
yemek yiyelim dedik. Yemeğimizi yedik sinema salonuna döndük tam film
başlamasına 15 dakika kala kız arkadaşım aradı.
‘’Neredesin gel
buluşalım’’ dedi.
‘’Arkadaşlarımla
sinemaya geldim, hani siz de kızlarla alışverişe gidecektiniz ne oldu?’’ diye
sordum. Giderek tartışma büyümeye başladı.
‘’Sen boşver onları. Ben
sana gel dedim, hemen buluşalım çünkü canım sıkkın.’’ Dedi sinirli bir tonda.
‘’Nazlı’cım gelemem, bir
hafta öncesinden planladık arkadaşlarla. Onlara çok ayıp olur.’’
‘’Ne demek ayıp olur
ya? Benden daha önemli işin mi var Ahmet? Ahmet hemen geliyorsun yoksa senden
ayrılırım!’’
Nazlıyla bir buçuk
yıldır ilişkimiz devam ediyordu, son zamanlarda iyice nazlanmaya başlamıştı.
Onu çok sevdiğim için nazını çekiyordum ama artık çekilmez hale gelmişti.
Telefonda tartıştık ve ayrıldık.
İçimde çok değişik bir his vardı, bir yandan özgürleşmiş gibi bir duygu, bir yandan da sevdiğim Nazlı’dan ayrılmanın acısı vardı. Hep ilişkiyi kurtarmak için ben fedakarlık yapıyordum bu sefer tak etmişti. Beraber yürütemiyorduk ama ayrılmış olmak canımı da çok yakıyordu, ara ara yüreğim sıkışıyor gibi hissediyordum.
Aşk acısı çekiyordum!
Hiçbir şeyden keyif alamıyorum. Her şey bana Nazlı’yı hatırlatıyordu.
Alışverişe gideyim desem onunla alışverişe gittiğim anılarım aklıma geliyor,
parka gideyim desem beraber parktaki anılarımız aklıma geliyor, restorana
gitsem onu götürdüğüm restoranlar aklıma geliyor, kitap okusam beraber gittiğimiz
kitap fuarları aklıma geliyordu…. Ne yapsam o aklıma geliyordu. Hemen her
konuda bir anımız vardı.
Aklıma bir anda
Mehmet arkadaşımla buluşmak geldi. Nazlı’yla tanıştığımdan beri çok nadir
görüşüyordum. Mehmet, ilişkimizi pek onaylamıyordu.
“Kız senin çok üstüne düşüyor, sana aşırı düşkün olacak. Tüm hayatın ondan ibaret olacak, sana da yazık ona da yazık” diyordu. Tespiti çok doğruydu, tam da öyle olmuştu…
“Mehmet’im dostum müsait olur olmaz görüşelim, çok canım yanıyor.”
“Ah Ahmet’im ah, ayrıldınız değil mi Ahmet?”
“Evet ayrıldık ve çok kötü aşk acısı çekiyorum, derdime bir tek sen derman olursun.”
Mehmet, Ahmet’in çocukluk arkadaşıydı. Küçüklüklerinden beri beraber oynadıkları parkta buluştular ve başladılar beraber yürümeye.
“Bak Ahmet’im. Sen Nazlı’yla ne kadar süredir tanışıyorsun?”
“Bir buçuk sene oldu olmadı.”
“Peki sen iki sene önce yine bu acıyı çekiyor muydun?”
“Hayır.”
“Peki mutlu muydun, hayatından keyif alıyor muydun?”
“Evet.”
“İnsan hayatında birçok şeyden azar azar keyif alır. Bu tıpkı bir sürahi suyun var ve onu çeşit çeşit bardaklara dolduruyorsun gibi düşün. Biraz aile bardağına, biraz erkek arkadaşları bardağına, biraz iş bardağına vs. Ama sen hayatında tüm suyu sadece bir bardağa, sadece ona dolduruyordun hayatta sadece Nazlıdan keyif almayı seçmiştin. Öyle olunca Nazlı’yı hayatından çıkardığın için ve diğer bardakların boş olduğu için çok canın yanıyor.” Söyledikleri biraz olsun beni ferahlatmıştı.
“Bu yüzden yapman
gereken hayatını tekrar çeşitlendirmek. Başta keyif almasan da yine
arkadaşlarınla vakit geçirmen, ailenle vakit geçirmen, iş yerinde
müşterilerinle, iş arkadaşlarınla vakit geçirmen gerek. Yavaş yavaş bardakları
tekrar doldurmalısın ki hayattan tekrardan keyif alasın.”
Bu bilgiler hayatımı
geri kazanmamı sağladı…
Gelip geçici olunan dünya hayatında kalıcı olunacak alanın imarının yapılması, insanın bilmesi gereken en önemli farkındalığı...
YanıtlaSilteşekkürler. insan hayatını daraltmaması lazım. bütün düşünce ve keyiflerini tek sepet e koymamalı...
YanıtlaSil