Mahmut ile Ali aynı bölümden mezun olmuşlardı. Güzel bir arkadaşlık yaşamışlardı.
Mahmut az olan imkânları
ile okulunu tamamlayabilmiş ve bu durumun hayrını görmüştü aslında. Hedefe
yönelik imkânlar az olduğunda, çok olana göre insan marifetleniyordu. Bir
restoranda yarı zamanlı iş bulmuş, bir yandan da yorgun ve az uyku ile
sabahları ders çalışabilmişti. Fakat okulunu da derece ile bitirmişti. Çiftçi
emeklisi babası ve ev hanımı annesi mühendis olduğunda çok mutlu olmuşlardı.
Ali'nin aile imkânları iyi olduğundan dolayı,
maddi olarak zorluk çekmemiş, imkânlarına rağmen alttan ders bırakmış, zor da
olsa bu dersleri vermeyi başarmıştı. Okulunu da yarım dönem uzatmıştı. Okuldan
sonra tatile çıkmış ve sonrasında babasının inşaat firmasına denetmen müdür
olarak işbaşı yapmıştı.
İnsanın muhtaç
olmadığı yerde istekleri artar ve gerçek ihtiyaçlarından uzaklaşır.
Mahmut mezun
olduktan sonra hiç vakit kaybetmeden öğrencilik döneminden de bildiği, piyasada
iyi işler yapan bir inşaat firmasıyla görüşmüş ve firmanın bir şantiyesinde şef
yardımcısı olarak işe başlamıştı. Tecrübe kazanıyor, hangi inşaat türünde hangi
malzeme ne miktarda kullanılır, süreç nasıl işler, insan ilişkileri nasıl
yönetilir öğreniyor, maliyet yönetimi gibi konularda da kendini yetiştiriyordu.
Algılaması çok iyiydi, bilmediğini biliyor ve hemen öğrenmek için çabalıyordu. Bir
hayali vardı Mahmut’un; kendi şirketini kurmak ve sektörde faydalı işler yapmak
istiyordu. Deprem bölgesiydi Türkiye. Sağlam ve estetik yapılarda markalaşmaktı
hedefi. Dünyadaki başarılı mimar ve mühendislerin nasıl çalıştıklarını
araştırıyor ve örnek alıyordu.
Aradan 7 yıl
geçtikten sonrada Mahmut kendi firmasını kurmuş, özel sektöre ve devlet
kurumlarına güzel işler yapmaya başlamıştı. Çıraklığını güzel geçirmiş, imkânlarına
göre hareket etmiş ve ustalaşmıştı. Hem teorik olarak hem pratik olarak
sahadaki işi biliyor ve öğrendiği kuralların dışına çıkmadan prosedür adımlar
atıyordu. İhtiyacının imkânı kadar olduğunu biliyordu.
Ali’nin babası
Hüsamettin Bey’in en büyük hayali, işleri oğluna devredip eşi ile Ege'de bir
çiftlik kurup, emekliliğini doğada geçirmekti. Fakat umduğu gibi olmadı.
Hüsamettin Bey gençliğinde kendinin bulamadığı tüm imkânları erkenden Ali'ye
sunmuş, mezuniyette spor bir araba hediye etmiş, Ali'nin işi öğrenmesine
müsaade etmeden yönetici olarak işe başlatmıştı. Hemen sonrasında da
evlendirmiş, hiçbir şeyini de eksik etmeyip tüm isteklerini yerine getirir bir
baba modeli olmaya devam ediyordu.
İnsan
çıraklığını yaşamadığı, bir şeyin nasıl ustası olabilirdi ki? Açlığını
yaşamadığı bir şeyi nasıl yönetebilir, nasıl mutlu ve başarılı olabilirdi? Ali
işinde kendini geliştirmemişti. Biryandan da kötüye giden bir evliliği vardı. İnsan
bir yerde dengede olamayınca hayatındaki diğer süreçlerde de aynı dengesizliği
yaşıyordu. Ali kendini yönetemiyordu ki, işleri ve ilişkilerini yönetebilsin.
Ali'nin hayattaki tatminsiz davranışlarına karşı, hayat da ona tatminsiz bir eş
vermişti. İnsan isteklerinden vazgeçmeden, gerçek marifetini ve ihtiyaçlarını
nasıl geliştirebilirdi.
10 gün sonra Ali’nin
girmesi gereken 3 tane hastane ihalesi vardı ve daha dosya hazırlığı bile
yapılmamıştı. Bir önceki aldığı ihalede zarar edilmişti. İnşaatın birim maliyetlerinde
hata yaptıklarından satın almayı zamanında yapamamış ve işe geç başlamışlardı.
Sonraki aylarda birde dövize zam gelmiş ve zararları katlanmıştı.
Ali ihale günü sabah geç kalkmış, acele ile ihaleye girmek için ekip olarak yola çıkmışlardı. Salona girdiklerinde ihale sonuçlanmıştı. Kendi kendine hep eşimin yüzünden, akşam kavga etmeseydik sabah da uykusuz kalmayıp zamanında yetişirdik diye söyleniyordu. Göz ucuyla sonuç panosuna baktı ve ihaleyi alan firma sahibinin adı soyadına takıldı. Tanıdık bir isim, Mahmut Kaya yazıyordu. Kafayı kaldırdığında okul arkadaşı Mahmut ile göz göze geldiler. Ali şaşkınlığını gizleyemedi, bir yandan da üzgün bir ruh hali ile Mahmut ile selamlaşıp sarıldılar birbirlerine.
İnsan imkânı arttıkça geriye gidiyor. Her imkânı olan mutlu ve başarılı mı?
Çocuğumun tüm imkânları var, açlığı peki? Açlığı olmayan bir çocuk
başarılı olur mu?
Her imkân insanı başarılı yapar mı?
Oysaki insan
der ki, ah bir imkânım olsa neler yapardım, ah bir şansım olsa...Geniş
hortumdan akan suyun mu etkisi yüksek olur, dar bir hortumdan akan suyun mu?
Çok imkânı olan değil, az imkânı ile çok iş yapan kişi değerlidir. Bu hayatta
hak ettiğinin ne kadar üstünü verirsen karşı tarafı o kadar bozarsın. Ali’nin
babası Hüsamettin Bey’in Ali’ye tüm imkanları sunması gibi.
Hayatta yapıp
ettiklerimizin lehimize mi aleyhimize mi olduğunu nasıl anlarız? İnsanlar
isteklerine göre ölçülebilirler. İnsan isteklerine yaklaştığında ilerlediğini,
isteklerine uzaklaştığında gerilediğini sanır. Yani biz kazanıp
kaybettiklerimizde, başarılı veya başarısız olduğumuzu sanırız. İnsanın asıl
isteği koptuğu parçaya ulaşmaktır, tüm isteklerinde o tatmini arar. Oysaki
insan yaratanına ulaştığında gerçekten tatmin olur.
İnsan
isteklerini kazanım zannettiği için, kaybettiğinin farkına varmıyor. Oysaki
ihtiyaç ile marifet orantılıdır. İstekleridir insanın hareketini kısıtlayan,
hedefine giderken sürekli geriye baktıran. Sahnede oyun seyirciye oynanır, oyun
oyuncuya karşı oynadığında kaybedersin. Basiti basit gördüğü için insan hata
yapar.
Normal hayatta
insan marifetini geliştirmek için açlığını ya isteğine koyar ya da ihtiyacına
yani eksikliğine koyar. İsteğine koyan marifetsizleşir, eksikliğine koyarsa
marifetlenir. Çok ayakkabım var, mağazaları gezerken halen ayakkabı bakarım.
Ticaret ile uğraşıyorsam büyük müşteri arayışından vazgeçemem, ufak müşterilere
kıymet vermem. Çok satış yaparak çok kazanacağımı, çok üreterek kaliteli
olacağını zannederim. İşte insanın düştüğü yanılgı…
Üzerlerine titredikleri çocuklarını nasilda boza biliyor anne-babalar.
YanıtlaSil"Ben çektim o çekmesin" diyerek.
Emeğinize sağlık, güzel yazı olmuş...
İmkanlarımız seçeneklerimiz anlamına gelir ve insanlar seçenekleri arasından her zaman kolay olanı seçmeye yatkındır. Bu yüzden kazanılmamış, anne babadan verilmiş imkanlar insanı bozuyor malesef
YanıtlaSil