HIRSSIZ MISINIZ?

Çocukluk arkadaşlarıydı Remzi ve Faik…

Remzi, sakin ve çalışkandı. Faik ise kabına sığmayan, aceleci tiplerden. Birlikte futbol maçı yaptıkları, körebeler oynadıkları, çelik çomak oynayıp tozu dumana kattıkları sokaklardan artık üniversite sıralarına gelmişlerdi. Bu süreci de mezuniyet ile taçlandırmışlardı. Faik, okul ikincisi olmuş ve birinci olamadığı için depresyona girmişti.


-Eeeeeh…. Hep aynı zırva! Hakkım yendi. O kadar uğraş dur birinciliği yedir başkasına. Yaygarayı koparacaktım ama sustum. Niye sustum he niye sustum!? Dağıtacaktım ortalığı, benim canım sıkkınsa onlar neyin eğlencesinde?

-Bu kadar tepki gösterme Faik, bak ben dördüncü oldum hiç sesim çıkıyor mu? Dedi, Remzi gülümseyerek.

-Saçmalama Remzi çakıcam ağzına bir tane!

-Tamam tamam sustum, dedi Remzi tebessümü bozmadan.

Remzi, soğukkanlı ve mücadeleciydi. Aldığı sonuçlara sinirlenmez, hatalarını azaltmak için çabalardı. Fakat Faik, hep ilk olmak için mücadele etmiş ve bu onu çok gergin yapmıştı.

Artık iş arama sürecine girilmişti. Birbiri ardına yapılan iş başvuruları ve görüşmeler sonucunda aynı şirkette işe başlamak kısmet olmuştu onlara. Keyifleri yerindeydi, lise, üniversite heyecanından sonra ilk profesyonel iş deneyimini beraber edineceklerdi.

Remzi, herkesi dinliyor, sorumluluk almaya çalışıp kendini geliştirmeye çalışıyordu. Faik ise akıllı olmasına rağmen Remzi’nin aksine yaptığı işi küçümsüyor “bu yüzden mi okuduk abi!” diye şikâyet ediyordu. Yöneticileri gördüğünde ise burada olmaktan çok mutlu olduğunu ve ileride kesinlikle idol olarak aldıkları kişilerin başlarında yer aldığını iletiyordu. Yöneticileri ise sadece tebessüm edip geçiyorlardı.

Remzi, işine çok erken gelir, öğlene kadar tüm işlerini toparlamış olur, kendini geliştirebileceği yeni alanlar oluştururdu. Çok kısa zamanda herkesin dikkatini çekmiş ve yöneticilerin iltifatlarına karşı yüzü kızarıyordu. Faik ise işine zamanında gelir zamanında çıkardı.

-Oğlum Remzi bu kadar kasıyorsun da sana karşılığını veriyorlar mı böyle yapınca? Diyordu Faik alay edercesine.

Remzi ise tebessüm ederek: Karşılık için yapmıyorum mesleğimin hakkı için sadece, hem seviyorum da.

Aradan tam 6 yıl geçmişti. Remzi ve Faik iyi bir tecrübeye ulaşmış, verimlilikleriyle göz doldurmuşlardı. Firmaları bulundukları departman için müdür arayışına girmiş ve bu pozisyonu içeriden alım şeklinde yapacaklarını duyurmuşlardı.

Faik havalara uçmuştu.

 


-Sonunda be!! Müdür oluyorum! Ha bak Remzi sakın sana müdürlük taslayacağımı sanma, demişti kahkaha atarak.

Remzi hiç sonuçla ilgilenmemiş, gülümseyip işine devam etmişti.

-Hayırlısı olsun be Faik sana da yakışır ha müdürlük, demişti arkadaşının bu isteğini dilercesine.

Aradan bir hafta geçmiş, Faik kendisine gelen bir teklifin olmadığından dolayı kaygılanmıştı.

-Niye gelmiyor abi bu teklif! diye hayıflanıyor. Hatta ara ara yoksa Remzi’yi mi yapacaklar acaba diye de düşük bir olasılık ile irkiliyordu.

Remzi ise 1 hafta önce aldığı ve utana sıkıla gece uykusuz kalırcasına düşündüğü teklife bir yanıt vermeliydi. Evet, yönetim Remzi’ye bir teklif götürmüş ve Remzi’de Faik’in müdürlüğü aşırı istemesinden kaynaklı bunalıma girmesinden endişe etmişti. Remzi müdürlük düşünmemişti, sadece işine odaklanmış ve işini çok güzel yapmaya gayret ediyordu.

Faik’e durumu açıkladı, Faik dona kaldı. Burun delikleri büyüdü, dudağını büzüyor gözlerinde yaşlar birikiyordu. Yumruğunu sıktı ve sert bir gülümseme ile:

-Hayırlı olsun ya Remzi! Tabi ya!

Diyerek ortamı terk etti. O kadar dert edinmişti ki bir hafta işe gelmemiş ve Remzi ile bir daha görüşmek istememişti. Firmasına istifa bildirimi yapmış ve bir daha asla uğramak istemediğini, imza süreçlerini uzaktan halletmek istediğini belirtmişti.

İnsanlar başarmak ve bunun sonucunda mutlu olmak isterler. Fakat başarının önünde zorlu ve seçimlerle dolu olaylar vardır. Bu süreci ancak azimli olup başarı için doğru sebepleri ortaya koyanlar tamamlayıp mutlu olabilir. Hırs yapıp yalnızca sonucu beklemek, hayatta yalnızca yokuş aşağı inmeyi beklemek gibi bir zannı meydana getirir. Halbuki hayatın kazandırdıkları kadar kaybettirdiklerinin de olacağını bilmek gerekir. İnişleri olduğu kadar çıkışlarının da olduğunu bilmek gibi. Başladığımız bir işte başta işler istediğimiz gibi gitmeyebilir, buna rağmen doğru sebepleri ortaya koyabildim mi? sorusunu sormalıyız kendimize. İnsanlar sonuç beklentisinde aşırıya gidip hırs yaptıklarında ise azıcık kayıpta tepki gösterir ve öykünün kaybedeni olurlar. Tıpkı Faik gibi…

Peki, ya siz Hırssız mısınız? 

“Hayat öyküsünü kazananlar; azimli olup gayret gösterenlerdir. Onlar hep tebessüm ederler, kaybederken bile…”


8 Yorumlar

  1. Yazıları kim yazıyosa kalemine sağlık takipteyim

    YanıtlaSil
  2. guzel yazı tesekkurler.. sonucu bu kadar cok istemenin zararina guzel bir hikaye olmus

    YanıtlaSil
  3. Hırslı insan en çok kendisine sonra yakın çevresine zarar veriyor

    YanıtlaSil
  4. Şehirlerarası bir yolculuk yaparken, yolculuğun tadını çıkarmak, o yolculuğu unutulmaz kılar. Ama sadece ulaşacağı hedefe kilitlenenler, her trafik sıkışıklığı nı, her aksaklığı dert eder. Keyfi kaçar. Hedefine ulaşsa bile çokta mutlu olamaz.
    Sonuçla ilgilenmek yerine sebeplere konsantre olmak, tadını çıkarabilmek...
    Hırs ve azim ...
    Kaleminize sağlık. Çok güzel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  5. Azim içinde kalabilmek dileğiyle

    YanıtlaSil
  6. Sonuçlara sinirlenmemek ve hatalarına konsantre olabilmek. Üst düzey bir davranış ve bu ancak en büyük ünvanın farkına varanın ortaya koyabileceği bir stil. Ne mutlu en büyük ünvanın farkına varanlara. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  7. İstekler... İnsanı hayatı boyunca yalnız bırakmayan... Bazen istediğini olduran, bazen olduramayan... Bazen oluşan boşluğu dolduran, bazen doldurmayan... Bitmek tükenmek bilmeyen, hiç durmayan...

    YanıtlaSil
  8. Çok harika bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski