Dar ve uzun olan küçük penceresinden akçam ağacının yükselişine ve yeşiline dalmıştı. Ağacın gövdesi alt kısımlarından üst kısımlara daralarak gidiyordu. Sanki bir piramit gibiydi. Rengi ise yumuşak bir renkti. İçinden ne kadar hafif, dinginlik veren bir renk olduğunu geçirdi. Bir ağacın nasıl da böyle kusursuz bir şekilde büyüdüğünü düşünüyordu. Gördüğü manzara onu yıllar öncesinde şirkete alınan iki personele götürdü.
Birisi çok sevdiği, abim dediği kişinin çocuğu Emre ve diğeri ise güvenlik kapısında “İş için buradayım patronla görüşebilir miyim?” diyen Yılmaz.
İşe alımlarında ikisinin de mülakatlarına girmişti. O anı tekrar gözünün önüne getirdi.
Yılmaz’ın annesi ve babası çocukken ayrılmış, annesiyle beraber o zor günleri aşmışlardı. Çocukluktan beri evde bozulan ampulleri, televizyonu, çamaşır makinesini vb. aletleri tamir etmesiyle eve ciddi bir şekilde destek olmuştu. Yılmaz makine mühendisliğini okul birincisi olarak bitirmiş, okulun son bir yılında sanayide yarı zamanlı çalışmıştı. Canlı bir konuşması, güzel bir gülümsemesi, huzurlu bir yapısı vardı.
Emre’nin ise küçüklüğünü biliyordu. El bebek gül bebek büyümüştü. Ne istenirse alınan, kolejlere giden, üniversite de altında spor arabası olan, özel üniversiteyi iki yıl uzatan, stajlarını yapmadan ayarlayan, sosyal medya fenomeni olma derdi olan birisiydi. O gün iş görüşmesinde cansız, yorgun, asık suratlı nereden buraya geldim der gibiydi. Ama en sevdiği abisinin oğluydu, Yusuf’un...
Aslında bir kişi alınacaktı o gün ve o da Emre olacaktı. Ama çok ilginç bir şekilde Yılmaz’da bu alımlara denk gelmişti. Yılmaz’ın iş arama biçimi şirkettekilerin dikkatini çekti. İkisi de iki aylık deneme süresine tabi tutuldu. Deneme süresi boyunca Emre her gün işe geç kalıp bir an önce çıkma derdindeydi. Kendini geliştirme derdi olmayıp sürekli elinde telefon kaçamak halindeydi. Bir iş yap denirse yapıyordu, yaparken de “Hep ben mi yapacağım bu ne böyle” şikayetleri eksik olmuyordu. Yetişmesi için verilen ustayı küçümsüyor, bu üniversite mezunu bile değil diye içinden geçiriyordu. İnsanın bir şeyler öğrenebilmesi için ustasının dibinde pervane olması ve ona sürekli soru sorması gerekirdi. Ama bu Emre için tam zıddıydı.
Yılmaz’da ise durumlar çok farklıydı. İşe bir gün bile geç kalmayıp herkesten beş dakika önce gelip, çıkarken de beş dakika da geç çıkıyordu. Sanki hep iş yerinde gibiydi. Yanında olduğu ustasını rahat bırakmayıp sürekli sorular soruyordu. Ustasına sorular sordukça ustasının atladığı ya da bilmediği yerleri de sorduğu için hem kendi yetişiyor hem de ustası yetişiyordu. Küçüklüğünden beri bir şeyler öğrenip yapma derdi çok fazlaydı. Eskiden tamir ettiği aletlerle şu anki işindeki aletler arasında bir ilişki kurup hızlıca kavrayabiliyordu.
Günümüze geldiğimizde ise Yusuf’un müdürü artık Yılmaz olmuştu. Ara sıra aklına bu hikâye gelirdi. Şimdi ise bu konu üzerinde daha da çok derinleşti.
Peki,
Bir insan nasıl yetişir veya nasıl yetişmemelidir?
Aynı soru ama bu kez daha doğru bir soru.
- İnsanın imkanları kontrolsüz bir şekilde arttıkça bu hayatta marifet kazanamaz hale gelir.
- İnsanın şikâyeti bir konuda ne kadar çok artarsa o konuyu o kadar yapamaz hale gelir.
- İnsan bir yerde başkasını küçümsediğinde öğrenmesi durur.
Bunlar bir insanın yetişmesini engelleyen nedenlerden bazılarıdır.
Peki,
Yetişmesinin önünü açan yapılması gereken sebepler nelerdir?
Gözünün önünde yine o ağaç…
Akçam ağacı…
Alt kısımları daha geniş yukarıya doğru daralan…
Her insan yeni bir işe başladığında, yeni bir bilgi aldığında hayatında akçam ağacı gibi olmalıdır.
İnsan ne kadar o konuda genişleyebilir ve yayılabilirse, merak soruları sorabilirse, detayına ne kadar çok inebilirse, emeğini ne kadar çok ortaya koyabilirse o kadar ağacın alt kısmı genişleyecektir. Yani insan bulunduğu yerde sağlamlaşacaktır. İnsanın bir konuda genişlemesi, gelişmesi ne kadar uzayabileceğini de belli eden şeydir aslında. Sağlıklı, uzun bir ağaç olabilmek için sağlam gövdeye ihtiyaç vardır. İnsanın da sağlamlaştırdığı bilgileri, o işte doğru bir yükseliş elde etmesine neden olur.
Yılmaz’ın küçükken imkânlarının kısıtlı olması, aletlere ilgi duyması ve bunun üzerine ilerlemesi, doğru şeylere acıkabilen biri olması, kibir etmeden merak sorularını sorması, sonuçtan ziyade sebeplerine odaklanması… Yılmaz’ı bugün ki Yılmaz yapmıştı.
Yusuf iki farklı yetiştirme stiline bakarak bir çıkarımda bulunmuş ve kendi çocuklarını yetiştirme stratejilerini bir ağaç ile insan ilişkisinden bulmuştu.
Zorluk, eziyet, gereksiz gibi görünen şeylere kötü niyetle bakılsa da insanı güçlendiren, marifetlendiren şeylerdir aslında. Güzel bir anlatım olmuş, maşALLAH🥰
YanıtlaSilHayata hazırlanıp bir ağaç gibi faydalı olması için insanın yetişmesi gerekiyor. Yazıyı keyifle okudum. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilÇok doğru ağacın gövdesi gibi kökü sağlam olması, yıkılması zor ilişkiler kuran ve işinde başarı elde etmesi ve dününden daha mutlu olmasına bağlı olur...
YanıtlaSilİnsan imkansızlıkta marifetleniyor ve o uğurda ödediği hiç bir bedel yük olmuyor. Çok güzel bir yazı emeğinize sağlık…
YanıtlaSileksikliklerimizi şikayet değil avantaj olarak görebilmek ve gelişebilmek dileğiyle...
YanıtlaSilGüzel bir bakış açısı...Bizi biz yapan yaşadığımız zorluklarken, biz hayatı çocuklarımıza çok fazla kolaylaştırıyoruz sonrası malum...
YanıtlaSilÇok faydalı ve güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık 👍
YanıtlaSilKökleri sağlam ilişkiler kurabilmek için çok önemli bir yazı olmuş teşekkürler :)
YanıtlaSilGüzel yazı
YanıtlaSilDoğru yetiştirildiği zannedilen emrelerle dolu günümüz. Farkındalık arttırılmalı. Bu yazı da bunun için bir destek olmuş. Kaleminize sağlık 🙏
YanıtlaSilZorlukların, imkansızlıkların, insanı geliştirip bir üste taşıdığını anlatan faydalı bir yazı olmuş, tesekkürler
YanıtlaSilYetiştirmek tabiki ellerinize sağlık
YanıtlaSilYetişebilmek ve yetiştirebilmek duasıyla kaleminize sağlık
YanıtlaSilİnsanı gerçekten yetiştirmek... emeğinize sağlık
YanıtlaSil